İçeriğe geç

Sepet

Sepetiniz boş

Makale: Kültür İhraç Etmeyenler Kaybetmeye Mahkumdur

Kültür İhraç Etmeyenler Kaybetmeye Mahkumdur

Bir ülke, her şeyi ihraç ederek zenginleşebilir. Pirinç, yazılım, otomobil, hatta müteahhitlik hizmetleri… Para gelir, fabrikalar büyür, bankalar dolar. Ancak bu gelirlerin çoğu, döngüsel ekonominin içinde eriyip gider. Bir kriz çıkar, üretim durur. Bir başka ülke daha ucuza üretir, pazar el değiştirir.

Oysa kültür, başka bir şeye benzer.

Kültür, satılmadan da alınır. Davetsiz bir misafir gibi girer evlere; diziler aracılığıyla, moda üzerinden, bir yemeğin kokusuyla… Ve bir kere girince, kolay kolay çıkmaz.

Tarihin En Büyük İhracatçısı Kimdi?

M.Ö. 5. yüzyılda Atina, ne buğday ihraç ediyordu ne zeytinyağını altınla değiştiriyordu. Onların ihracatı “fikir”di. Demokrasi fikri, retorik sanatı, tragedya. Bugün bir Batı ülkesinin parlamentosunda konuşan bir siyasetçi, farkında olmadan Atina’nın mirasını seslendiriyor olabilir.

Roma da benzer bir yol izledi. Lejyonlarını Avrupa’ya sürdü ama arkasında yalnızca taşlar değil, Latince kelimeler, takvim sistemleri ve hukuk kodları bıraktı. Bugün “senato” kelimesi hâlâ kullanılıyorsa, bu taşınan bir mızrak değil, taşınan bir kültürdür.

Teknolojiyi Taklit Edersin, Kültürü Edemezsin

Modern dünyada, Çin bir fabrika gibi çalıştı. Apple’dan Huawei’ye, Boeing’den yüksek hızlı trenlere kadar… Neredeyse her şeyi teknik olarak kopyalayabilir hale geldi. Fakat Çin’in hâlâ ulaşmakta zorlandığı şey, ürünle birlikte zihinlerde yer edecek “hikâye”dir.

Örneğin Rolls-Royce, bir otomobilden fazlasıdır. Sattığı şey, dört tekerlekli bir makine değil; İngiliz asaletidir, sisli Londra sabahlarıdır, Buckingham Sarayı’nın zarafetidir. Bir Çin markası, mühendislik açısından eşdeğer bir araç üretebilir. Hatta bazı özelliklerde onu geçebilir. Ama kimse o araca “kraliyet arabası” muamelesi yapmaz.

Çünkü teknoloji tüketilir. Kültür ise zihne yerleşir. İnsanlar onu taşıyan olmak ister. Bir marka, bir ülkenin kimliğini giydirir üzerimize. Kültür görünmezdir ama her yerdedir.

Bir gıda ürünü zamanla bozulur. Ama bir ülkenin mutfağı öyle değildir. Fransa artık dünyaya eskisi kadar peynir satmıyor olabilir, ama “Fransız mutfağı” hâlâ bir statü göstergesidir.

Kore’nin ihracat kalemlerinde K-pop rakamsal olarak büyük bir yer kaplamaz. Ama zihinsel ihracatta devrimin adıdır.

Kültür, kargoya verilmeden dünyayı dolaşabilen tek ihraç ürünüdür.

Ekonomik Büyüme mi, Kültürel Büyüme mi?

Ekonomik büyüme size zenginlik kazandırabilir. Ancak kültürel büyüme size anıtlarda yer kazandırır. Her ülke büyüyebilir ama her ülke hatırlanmaz.

Bir Türk şirketi yurtdışına tonlarca mermer gönderebilir. Ama yurtdışında bir Türk dizisi izlendiğinde, o mermerin üzerinde bir anlam oluşur: İstanbul. Hüzün. Göç. Aşk.

Yani taşı taş yapan şey, onun altına gömülü hikâyedir.

Geleceği, Hikâyesi Olanlar Kazanır

Bir ülke yalnızca para kazanmak istiyorsa, her şeyi ihraç edebilir. Ama eğer bir ülke var olmak istiyorsa, kendini anlatmak zorundadır. Çünkü kültür, sadece yaşanmaz, paylaşılır.

Ve paylaşılan her kültür, sizin adınıza konuşan bir elçidir.

O yüzden mesele, kaç konteyner ürün gönderdiğiniz değil; kaç yüreğe hikâyenizin ulaştığıdır.

Taklit edilebilecek her şey geçicidir. Taklit edilemeyen tek şey, hikâyedir.

Mennan Şahin

2 yorum

Menan hocam yüreğinize sağlık.

Kader Balin

İngiliz asaleti dediğiniz şey Afrika’yı sömürerek elde edilmiş yapay bir aksan gibi sırıtıyor benim nezdimde. Fransız mutfağı dediğiniz şey Gaziantep mutfağı yanında kruvasan kuruluğundadır. Çin’in kültürü sadece ona uzak olup küçümseyenlerin görmediği ayrıntılarda gizli. Çin malı diyerek küçümsediğiniz ne varsa yanınızda yörenizde yaşıyor şimdi. Ve pandemi ile Çin’in ne kadar büyük bir bela olduğu sanırım herkes tarafından anlaşıldı. Kültürmüş, teknolojiymiş bunlar güzel teselliler, birbirlerinden farkları da yok. Kültürü de teknoloji kadar tüketip postmodern hale getirebiliriz. Andy Warhol bundan güzel ekmek yedi. Şortumuzun arkasına Mona Lisa yüzü bastırmak da bizi kültürlü hissettirecektir. Hikayemiz de taklit edilir, insan zihni aslını unutur, yeniden ve kötü yazılmış kopyayı savunur hale gelir. Belki Shakespeare hiç yaşamadı ama hala hayalindeki ruhları beğendiği bedenlere yakıştırıp adına aşk diyenler var. Bakın önemli olan isimler, yerler, hikayeler değil sadece hisler. En kıymet verilmeyenler de onlar.

Esra Tahtalı

Yorum yazın

Bu site hCaptcha ile korunuyor. Ayrıca bu site için hCaptcha Gizlilik Politikası ve Hizmet Şartları geçerlidir.

Bu yazılar da ilginizi çekebilir.

İnsanlar neden Burj Khalifa'dan Etkileniyor?

İnsanlar neden Burj Khalifa'dan Etkileniyor?

Dünyanın en uzun binası olan Burj Khalifa’yı gördüm. İnsanlar “şimdilik” buradan etkileniyor. Peki neden? Burj Khalifa’nın hikayesi “en” kavramı üzerine kurulu. Anlaması oldukça kolay: Herhangi bir...

Daha fazlasını oku